HAKKIMDA

Merhaba, Bizim çocukluğumuzda, yani televizyon ve bilgisayarın olmadığı yıllarda, akşam yemekten sonra sofra toplanır, babalar gazeteye göz atarken devasa büyüklükteki ahşap radyolardan ajans dinlerdi. Büyük ablalar fotoroman, ağabeyler Teksas ile zaman geçirirdi. Anneler bir yandan kızlarının çeyizlerine dantel örerken, bir yandan da dizlerine yatmış ufaklığa masal anlatırdı hafiften. O ufaklıklar masal eşliğinde hayallere dalar, çölleri, denizleri geçer, Kaf Dağına ulaşır, oradan uykunun kollarına kanat açardı. Aslında gözleri ellerindeki kitaplarda olsa da, o abla ve ağabeylerin de kulakları kim bilir kaçıncı kez kendilerinin de bir zamanlar severek dinlediği anne masallarında olurdu. Burada çocukluğumun tatlı hatıraları arasında, hayal dünyamı genişleten o anne masallarıyla birlikte, benim kendi çocuklarıma anlattığım kendi masallarımı ve diğer bilinen çocuk masallarını paylaşmak istedim. Sizler de dizinize yatan kardeşinize, çocuğunuza ve hatta kendinize anlatasınız, masal dünyasının uçsuz bucaksız macerasına katılasınız diye

1 Eylül 2014 Pazartesi

Annemden: Kedi

Kimse öyle şımarık, cüretkar, kendini beğenmiş bir kedi görmemişti ömrü hayatında. Gerçi cins kediydi, tüyleri inci beyazı, ışık vurdukça başka türlü parlardı. İpek gibi yumuşacıkdı. Bu güzelliğin farkında olmalıydı ki başköşedeki minderinde yalanıp tüylerini temizlerken, “bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya” misali pek bir edalıydı. Ortaçağ Avrupasının asalet düşkünü süslü kokonaları andırıyordu.
Şehrin en kalabalık caddesinde bir arabanın altında kalmış annesinin başında çaresizce inlerken bulmuştu onu İsmail Dayı. Benim gibi öksüz kalmış diye acımış, evinin başköşesinde süslü yatağını hazırlatmış, keçi sütüyle beslemiş, itina ile büyütmüştü. Haliyle epeyce de şımartmıştı. Bu şımarık kedi İsmail Dayının merhametini suiistimal edip yapmadık yaramazlık bırakmadığı gibi, şimdilerde yeni eğlence olarak komşulara dadanıp onları da canlarından bezdiriyordu. Köylük yerde hırlı hırsız barınamadığından evlerin kapıları açıktır. Bu çokbilmiş, gider Hacer Teyzenin kurusun diye ocağa astığı etini gasp eder, Elife Bacının yoğurt çalıp gömdüğü sütünü yerlere döker, kiminin bahçesinde civcivleri kovalar, kimi bebelerin elini tırmalardı. Komşular İsmail Dayıya hürmetlerinden komşuluk hatırıdır diye önceleri bir şey belli etmemişlerdi. Ama bir değil, iki değil, bu arsız yüzsüz kedi hepsine yaka silktirmişti. Şikayet etmek komşuluk hukukuna aykırı imiş ama zalim kedi canlarına yettiğinden hukuk mukuk düşünecek halleri kalmamıştı. Bir akşam çekine çekine İsmail Dayıya varıp yaramazı yaptıklarını anlattılar.
İsmail Dayı:
--Yahu emin misiniz, bu anlattıklarınızın hepsini bu öksüz mü yaptı diye sitem edecek oldu. Öyle ya onca edepsizliği şu yastığında süzgün süzgün bakan öksüz kedisinin yapacağına inanmak oldukça zordu. Ancak bir iki değil tüm komşular şikayetçiydi, üstelik şahitleri de mevcuttu.
İsmail Dayı düşündü, taşındı, bunca yıllık komşuları dostları bir tarafta, yavruyken bulup eliyle besleyerek büyüttüğü güzel kedisi bir tarafta. Doluya koymuş almadı, boşa koymuş dolmadı, en sonunda kararını verdi.
Sabah erkenden kalktı, kedisi yemeğini yerken seyretti son kez gözleri nemlenerek. Sonra aldı dizine okşadı, sevdi, tüylerini taradı. Aniden kediyi kucaklayıp bir çuvala koydu ve atının terkisine atıp şehrin yolunu tuttu. Nihayet şehre vardığında çuvalın ağzını gevşetip bir sokağın başına bırakıp hızla oradan ayrıldı. Hazır şehre gitmişken tabibe göründü, müzmin hastalıklarının ilaçlarını temin etti, alışverişini yaptı. İkindi namazını kılıp atını emanet bıraktığı ahırdan alıp köyünün yolunu tuttu. Gün batarken köyüne vasıl oldu. İçi buruk, gönlü kırık, en yakın dostuna ihanet etmenin verdiği vicdan azabı ile sedire yaslandığında bir de ne görsün. Sevgili kedisi başköşedeki minderde bitkin perişan yatmıyor mu? Belli ki onca yolu yürümüş ki patileri parçalanmış, o güzelim tüyler dikenden pıtraktan görünmez olmuş, zavallıcık aç biilaç geldiği onca yolun etkisiyle yarı baygın serilmiş melül mahzun bakınıyor.

Eyvah dedi İsmail Dayı, ben ne yapmışım? Hemen karnını doyurup patilerine pansuman yaptı. Ertesi gün şehirden merhemler getirtti, kedicik iyileşene kadar bebek gibi baktı. Sonunda kedi iyileşmiş iyileşmesine de hani burnu sürtüldü derler ya, o şımarıklığından, yaramazlığından eser kalmadı. Kendi bahçelerinin dışına çıkmadığı gibi kimseyi de rahatsız etmedi. 

1 yorum: