MEMİLİ
Bir varmış, bir yokmuş; evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Kaf
Dağının arkasındaki masallar ülkesinde Memili isimli bir çocuk yaşarmış.
Oduncunun dokuz oğlundan en küçüğü imiş. Ağabeyleri sırım gibi boylu poslu ve
ay parçası gibi yakışıklı iken, Memili ufak tefek ve çelimsizmiş. Yakışıklı
değilmiş ama sevimli, daima cin fikirli imiş. Babası da en çok ona düşkünmüş.
Oduncu da karısı da çok çalışkan ve evlatları için çok fedakarmışlar.
Ancak artık yaşlanmakta olduklarından, çocuklarının da evin sorumluluğunu
almaları gerektiğini düşünüyorlarmış. Bir gün Oduncu oğullarını çevresine
toplamış:
-- Bugün
benim yerime ormana odun kesmeye siz gideceksiniz. Sorumluluk almaya hazır
mısınız, göstereceksiniz. Birbirinizden sakın ayrılmayın ve size öğrettiklerimi
unutmayın. Hava kararmadan önce de evde olun, demiş.
Çocuklar, anacıklarının kendileri için hazırladığı azıkları da yanlarına
alıp, ormanın yolunu tutmuşlar. Bir
kısmı odun kesmiş, bir kısmı toplayıp denk yapmış. Çalışmışlar çalışmasına da
bir ara eğlenceye dalmış ve vaktin nasıl geçtiğini anlayamamışlar. Akılları
başlarına geldiğinde orman çoktan karanlığa gömülmüşmüş. Eve gidecek olmuşlar
ama karanlıkta evin yolunu bulmak imkansızmış. Geceyi ormanda geçirme fikri de
onları çok ürkütüyormuş. Her biri evin yolu konusunda farklı bir fikir öne
sürüyormuş, bir kargaşadır başlamış. Memili:
--
Ağabeylerim, babamızın sözünü unutmayalım. Hiçbir şekilde birbirimizden
ayrılmamalıyız. El ele tutuşup en büyüğümüzün gösterdiği yönde gidelim. Çünkü
ormana babamızla en çok o geldi. Yolu hepimizden iyi o biliyor olmalı, demiş.
Ağabeyleri bu fikri çok beğenmişler. Her biri “ Neden daha önce bu çözümü ben
bulamadım” diye hayıflanmış.
El ele tutuşup, büyük ağabeyin hiç de emin olmayarak gösterdiği yönde
yürümeye başlamışlar. Gecenin sessizliği içinde duydukları her şey korkularını
bir kat daha artırıyormuş. Hepsi sıcacık evlerini ve annelerinin nefis
yemeklerini özlüyorlar, eve bir an önce varabilmek için adımlarını
sıklaştırıyorlarmış. Sonunda ağaçların arasından bir ışık gözlerine çarpmış.
Evlerine ulaştıklarını zannedip önce çok sevinmişler. Kısa süre sonra buranın
daha önce hiç görmedikleri, kasvetli, kocaman bir ev olduğunun farkına
varmışlar. Artık evlerinden çok uzaklaşmış oldukları ve gün doğmadan geri
dönemeyecekleri aşikarmış.
Kapıyı çalıp, geceyi orada geçirmek için izin istemeye karar vermişler.
En büyükleri öne geçmiş ve evin kocaman demir kapısındaki çıngırağı çalmış.
Çıngırağın sesi karanlıkta yankılandığında, hepsini bir ürperti sarmış. Kapıyı
bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, kocaman bir dev açmış. Çocuklar korkup kaçmak istemişler, ama
karanlık ormanın içinde nereye kaçabilirlermiş ki.... Dev çocukların
kendisinden korktuklarını anlamış ve güven verici bir edayla onları içeri buyur
etmiş. O kadar inandırıcıymış ki, çocukların endişesi bir anda kaybolmuş ve
sevinerek içeri girmişler. Ancak bakışlarındaki gizli bir pırıltı Memili’nin
gözünden kaçmamış. Ağabeyleri devin kendileri için kurduğu sofraya oturup,
çeşit çeşit yemekleri afiyetle midelerine indirirken, o göz ucu ile seyrediyor;
bu dev gibi yaratığın hiç de iyi kalpli olmadığını, kötü bir şeyler planladığını
düşünüyormuş.
Tıka basa yenen yemek sonrası çocuklara rehavet çökmüş. Bunu fark eden
dev, hepsine kuştüyünden yumuşacık yataklar hazırlamış. Ağabeyleri kendilerini
yatağa atacakken Memili itiraz etmiş:
-- Kusura
bakmayın,biz böyle yumuşacık yataklarda uyumaya alışkın değiliz. Biz samanlıkta
bir köşeye kıvrılıp uyuruz, demiş.
Ağabeyleri çok sinirlenmişler. “Yatakta yatmak varken, neden samanlıkta
uyuyacakmışız? Zaten bütün gün çok yorulduk. Doğru düzgün bir yatağa ve güzel
bir uykuya ihtiyacımız var. Samanlıkta uyumayı da nereden çıkardın?” diye karşı
çıkmışlar. Memili:
-- Ben bu
deve güvenmiyorum. Uyuyunca hepimizi afiyetle yiyecek; görürsünüz,
demiş.Ağabeyleri bu fikre kahkahalarla gülmüşler. Ama bakmışlar kardeşleri
gerçekten çok korkuyor, gönlü olsun diye daha fazla itiraz etmeyip razı
olmuşlar. Dev çocukların fısır fısır konuşmalarından, Memili’nin kendisinden
şüphelendiğini hissetmiş. Ama renk vermeyip yatakları samanlıkta hazırlamış.
Söylene söylene samanların üzerine kıvrılan ağabeylerine Memili yalvarmış
uyumayın diye . Ama dinleyen kim? Yorgunluğun ve tıka basa yenilen yemeğin
etkisiyle hemen uykuya dalıvermişler. Zavallı Memili’yi uyku tutmamış.
Bir süre sonra tam da tahmin ettiği gibi devin yavaşça içeri süzüldüğünü
farketmiş. Gerçekten de devin niyeti derin uykuya dalmış bu çocukları teker
teker götürüp, afiyetle yemekmiş. Ancak yatağında bir o yana, bir bu yana dönüp
duran Memili oldukça canını sıkmış. Birinin uyanık kalması bütün planlarını alt
üst edebilirmiş. Sahte bir gülücükle:
-- Memili,
yavrucuğum neden uyumadın? Bir sıkıntın mı var? Diye sormuş.
-- Ah ah,
anacığım her gece yatmadan önce bir çuval fındık getirirdi. O kırardı ben
yerdim, öyle uyurdum, diye cevaplamış Memili. Dev, hemen koşup bir çuval dolusu
fındık getirmiş. Dev kırmış Memili yemiş, dev kırmış Memili yemiş. Sonunda
Memili yine “ah ah” diye inlemiş.
-- Hayırdır
Memili, demiş dev. Neyin var?
-- Anacığım
fındığı yedirdikten sonra bahçedeki kuyudan kalbur kalbur su taşırdı. Kana kana
içip öyle uyurdum demiş Memili. Dev inanmış. Hemen koşup bir kalbur bulmuş ve
kuyunun başına koşmuş. Suyu çekiyormuş ama kalbura boşaltır boşaltmaz yerlere
dökülüyormuş.
Dev suyla kalburla uğraşadursun, Memili usulca
ağabeylerini uyandırıp olanları anlatmış. Dev kuyu başından gelmeden sessizce evin çatısına çıkmışlar. Dev bir
süre sonra Memili’nin onu aldattığının farkına varmış. Hışımla samanlığa
koşmuş, bakmış ki çocukların yerinde yeller esiyor... Aramış, aramış; nihayet
çatıda olduklarını farketmiş. Seslenmiş oraya nasıl çıktınız diye. Memili’nin
aklına yine bir hinlik gelmiş:
-- Sabun
sabun üstüne koyduk, sabun sabun üstüne koyduk, en üste de bir değirmen taşı
koyduk da öyle çıktık, diye bağırmış.
Dev yine inanmış, Memili’nin
oyununa gelmiş. Koşmuş, sabun sabun üstüne koymuş, en üste değirmen taşını
koyup çıkmaya çalışırken, sabunlar kaymış ve büyük bir gürültüyle yere düşmüş.
Üstelik değirmen taşı da kafasına düşünce kendinden geçmiş. Çocuklar fırsat bu
fırsat, hemen çatıdan inip devin kemerine takılı anahtarları almışlar ve evden
dışarı atmışlar kendilerini. Zaten artık yavaş yavaş sabah olmaktaymış. Gündüz
gözüyle evlerinin yolunu bulmaları zor olmamış. Bu arda kendilerini bu musibetten
kurtaran kardeşlerine de teşekkür etmişler. Babalarının neden ona daha düşkün
olduğunu anlamışlar. Bir daha büyüklerinin sözünden çıkmamaya ve birliklerini
bozmamaya söz vermişler. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...
Deve ne mi olmuş? O da evinin yolunu şaşıran başka çocukların hayalini
kurarak yaşantısına devam etmiş.
O KADAR SICACIK Kİ SANKİ ANNEM ANLATIYORMUŞ GİBİ SAMİMİ GELDİ MASAL...
YanıtlaSilCok tesekkurler. Bende bunu ariyodum. Babaannem anlatirdi hayal meyal hayirliyorum. Ah cocukluk ahh..
YanıtlaSilYorumunuzu çok güzel gördüm özür dilerim. Bir süredir kontrol etmemiştim bloğu. Beğenmenize ayrıca çok sevindim. Teşekkürler
SilAcaba nereleri olduğunuzu ve bu masalı kimden duyduğunuzu söyleyebilir misiniz?
YanıtlaSil