TİLKİNİN KUYRUĞU
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, vaktin birinde şirin bir köyde
bir ninecik, biricik evladından ayrı, yalnız başına kulübesinde yaşarmış. Her
işini kendi başına yapar, ihtiyar yaşına rağmen kimseye muhtaç olmadan yaşayıp
gidermiş. Gel gör ki gurbetteki kızının hasreti bir kor gibi yüreğini yakar dururmuş. Uzun yıllar
önce uzak bir köye gelin verdiği kızı da kimi der yoksulluktan, kimi der dünya
telaşından anacığını sık sık ziyaret edemezmiş. Her gün kızından haber
getirecek gibi uçan kuştan medet uman ninecik, hasretlik canına tak edince
kızına kendisi gitmeye karar vermiş. Vermiş ama ömrü boyunca yaşadığı köyün
dışına çıkmamış ki nasıl bulacak yolunu... Arayan Mevlasını da bulur diye cesaret
vermiş kendine. Eli boş gitmek olmaz onca yolu. Heybesinin bir tarafına
elceğizi ile yaptığı peynirden, diğer yanına da tereyağından koyup sırtına
almış ve Ya Bismillah diye yola koyulmuş. Kim bilir kızı ne sevinecekmiş
anasını ve hediyelerini görünce...
Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, ihtiyar haliyle bir elinde
bastonu, öbüründe heybesi, ovalar aşmış, bayırlar geçmiş. Ormanın kıyısından
geçerken bir tilki önünü kesmiş.
-- Nereye
gidiyorsun ninecik? Diye sormuş. Nine de:
-- Beni
oyalama tilki, şu dağın ardındaki köyde kızım var. Ona gidiyorum, demiş. Tilki:
-- Ben de
o tarafa gidiyorum, istersen sana yol arkadaşı olurum. Konuşa dertleşe gideriz.
Yolun nasıl bittiğini anlamazsın, demiş. Bu teklif ninenin hoşuna gitmiş. Yola
koyulmuşlar. Kurnaz tilki anlattıkları ile ninenin güvenini kazanmayı başarmış.
Bir ara:
-- Sen
çok yorulmuşa benziyorsun, ver heybeni ben taşıyayım, diye nineden heybesini
almış. Tekrar yola koyulmuşlar. Bir süre ilerledikten sonra Tilki:
-- Nine
sen yürümeye devam et, ben şu ağacın arkasında ihtiyacımı görüp sana yetişirim,
demiş. Nine de inanıp yoluna devam etmiş. Tilki ağacın arkasına geçip heybenin
içinde ne var ne yoksa midesine indirmiş. Nine anlamasın diye de bir tarafa
taş, öbür tarafa da kum koyup Nineye yetişmiş. Bir süre daha sohbet ederek
beraber yürümüşler. Tilki:
--
Nineciğim, sohbetine duyum olmaz ama benim yolum burada ayrılıyor, yolun açık
olsun, diye Nineden ayrılmış. Nine kendi başına yoluna devam etmiş. Sonunda kızının
evine varmış. Ana kız kucaklaşıp hasret gidermişler. Kızcağızın da misafirleri
varmış ama fakirlikten onlara ne ikram edeceğini bilemiyormuş. Anacığı tam
zamanıdır diye heybesini ortaya getirip bakmış. Bir de ne görsün! Heybenin bir
tarafından taş, öbüründen kum çıkmamış mı?... Ninecik hem mahcup olmuş, hem
üzülmüş, hem de çok sinirlenmiş... Kendi kendine bu yaptığını tilkinin yanına
bırakmamaya karar vermiş.
Ertesi gün bütün gece düşünüp taşınıp karar verdiği planını
gerçekleştirmek için tilkinin evini aramaya başlamış. Kısa sürede bulmuş da.
Sessizce yaklaşıp kapısının önüne çam sakızı sürmüş ve saklanıp beklemeye
başlamış. Tilki bir süre sonra kapının önünde belirmiş. Şöyle bir gerinmiş ve
salına salına yürümeye başlamış. Fakat o da ne!... O ihtişamlı kuyruğu yerdeki
çam sakızına yapışmış. Çekiyor çekiyor kurtulamıyor, uğraştıkça kan ter içinde
kalıyormuş. En sonunda öyle kuvvetli çekmiş ki kuyruğu kopuvermiş. Tilki can
havliyle acı içinde bir oraya bir buraya koşup dururken, Nine saklandığı yerden
çıkıp kuyruğu almış ve evin yolunu tutmuş. Eve gelince kuyruğu temizlemiş,
boncuklarla süslemiş ve tavana asmış.
Tilkinin kuyruksuz halini görenler onunla alay etmeye başlamışlar. Çünkü
tilki her zaman kuyruğunun güzelliği ile övünür, diğer hayvanlara hava atarmış.
Şimdi ise muhteşem kuyruğundan ayrı, başı eğik, melül mahsun dolaşmakta imiş.
Hayvanların alaycı gülüşleri, sözleri onu o denli yaralamış ki sonunda Nineye
gidip kuyruğunu istemeye karar vermiş.
Hiç vakit kaybetmeden Ninenin
kapısına dayanmış, yalvar yakar olmuş, diller dökmüş kuyruğunu versin diye.
Nine ise emanete hıyanetlik etmenin cezasını çekmesini istiyormuş. Sonunda
yumuşayacak olmuş.
-- Bana koca
inek Sarıkız’dan bir bakraç süt getir,
kuyruğunu vereyim, demiş. Tilki hemen Sarıkız’ın yanına koşmuş:
-- Aman
Sarıkız, canım Sarıkız, ne olur bana bir bakraç süt ver. Sütü Nineye götürüp
kuyruğumu alacağım .
Sarıkız:
-- Olur ama
bana çayırdan biraz taze ot getir,demiş. Tilki hemen çayıra koşmuş:
-- Aman
çayır, canım çayır, Bana biraz ot ver. Otu Sarıkız’a götüreceğim, Sarıkız bana
süt verecek. Sütü nineye götürüp kuyruğumu geri alacağım.
Çayır:
-- Kuyudan
bana su getir ki otlarım yeşersin, vereyim, demiş. Tilki kuyuya koşmuş:
-- Aman kuyu,
canım kuyu, bana biraz su ver. Suyu çayıra götüreceğim, çayır bana ot verecek;
otu Sarıkız’a götüreceğim, Sarıkız bana süt verecek; Sütü Nineye götürüp
kuyruğumu alacağım.
Kuyu:
-- Burada
canım çok sıkılıyor. Ne gelen var ne giden. Güzel kızlar gelse, çevremde halay
çekse, ben de keyiflenir bolca su veririm, demiş. Tilki aramış sormuş, güzel
kızları bulmuş:
-- Aman
kızlar, canım kızlar, ne olur kuyu başında halay çekin. Kuyu bana su verecek.
Suyu çayıra Kızlar:
-- Ama bizim
halay çekecek incili boncuklu güzel terliklerimiz yok ki, demişler. Tilki
terlikçiye koşmuş soluk soluğa:
-- Aman
terlikçi, canım terlikçi, ne olur güzel kızlara incili boncuklu terlikler yap.
Kızlar o terliklerle kuyu başında halay çekecek, kuyu bana su verecek. Suyu
çayıra götüreceğim, çayır bana ot verecek. Otu Sarıkız’a götüreceğim, o da bana
süt verecek. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
Terlikçi:
-- Bana bir
sepet yumurta getir, terlikleri götür, demiş. Tilki kümese koşup tavuklara
yalvarmış:
-- Aman
tavuklar, canım tavuklar, bana bir sepet yumurta verin. Yumurtaları terlikçiye
götüreceğim Terlikçi bana incili boncuklu terlikler verecek. Güzel kızlar o
terlikleri giyip kuyu başında halay çekecek, kuyu bana su verecek. Suyu çayıra
götüreceğim, çayır bana ot verecek. Otu Sarıkız’a götüreceğim, o da bana süt
verecek. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
Tavuklar:
-- Çiftçi
dayıdan bizim için biraz darı iste, yumurtaları verelim demişler. Tilki kızgın
güneş altında çift süren Çiftçi Dayıya koşmuş:
-- Aman Çiftçi
Dayı, canım Çiftçi Dayı, Ne olur bana biraz darı ver. Darıyı tavuklara
götüreceğim, tavuklar bana bir sepet yumurta verecek. Yumurtaları terlikçiye
götüreceğim Terlikçi bana incili boncuklu terlikler verecek. Güzel kızlar o
terlikleri giyip kuyu başında halay çekecek, kuyu bana su verecek. Suyu çayıra
götüreceğim, çayır bana ot verecek. Otu Sarıkız’a götüreceğim, o da bana süt
verecek. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
Çitçi Dayı:
-- Bu sıcakta
çift sürmek beni çok yordu. Yardım edersen işimi çabucak bitirir, sana da
istediğin kadar darı veririm, demiş.
Tilki bir gayret işe koyulmuş. Çiftçi Dayı ağaç gölgesinde dinlenirken
çift sürmeyi bitirmiş. Çiftçi Dayı da ona bir çuval darı vermiş. Darıyı
tavuklara götürmüş. İştahla darının başına üşüşen tavuklar biraz sonra
gıdaklaya gıdaklaya yumurtladıkları bir sepet yumurtayı tilkiye vermişler.
Tilki yumurtaları terlikçiye getirdiğinde terlikçi de incili boncuklu
terlikleri henüz bitirmişmiş. Terlikleri kızlara götürmüş. Kızlar ayaklarında
yeni terlikleri, neşe içinde kuyu başında halay çekmişler. Kuyunun da keyfine
diyecek yokmuş. Tilkinin istediği kadar su almasına izin vermiş. Su çayıra
aktıkça otları yeşermiş, çoğalmış. Çayırın verdiği bir kucak otu Sarıkız’a
götürmüş. Sarıkız afiyetle taze otları yedikten sonra bir bakraç dolusu süt
vermiş. Sütü alan Tilki, izinsiz midesine indirdiği peynir ve tereyağını
yeniden yapabilmesi için Nineye getirmiş. Kuyruğunu almış ve bir daha hakkı
olmayan bir şeye el uzatmamaya karar vermiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder