HAKKIMDA

Merhaba, Bizim çocukluğumuzda, yani televizyon ve bilgisayarın olmadığı yıllarda, akşam yemekten sonra sofra toplanır, babalar gazeteye göz atarken devasa büyüklükteki ahşap radyolardan ajans dinlerdi. Büyük ablalar fotoroman, ağabeyler Teksas ile zaman geçirirdi. Anneler bir yandan kızlarının çeyizlerine dantel örerken, bir yandan da dizlerine yatmış ufaklığa masal anlatırdı hafiften. O ufaklıklar masal eşliğinde hayallere dalar, çölleri, denizleri geçer, Kaf Dağına ulaşır, oradan uykunun kollarına kanat açardı. Aslında gözleri ellerindeki kitaplarda olsa da, o abla ve ağabeylerin de kulakları kim bilir kaçıncı kez kendilerinin de bir zamanlar severek dinlediği anne masallarında olurdu. Burada çocukluğumun tatlı hatıraları arasında, hayal dünyamı genişleten o anne masallarıyla birlikte, benim kendi çocuklarıma anlattığım kendi masallarımı ve diğer bilinen çocuk masallarını paylaşmak istedim. Sizler de dizinize yatan kardeşinize, çocuğunuza ve hatta kendinize anlatasınız, masal dünyasının uçsuz bucaksız macerasına katılasınız diye

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Annemden Masallar 1: Tilkinin Kuyruğu



                                          TİLKİNİN KUYRUĞU
                  Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, vaktin birinde şirin bir köyde bir ninecik, biricik evladından ayrı, yalnız başına kulübesinde yaşarmış. Her işini kendi başına yapar, ihtiyar yaşına rağmen kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidermiş. Gel gör ki gurbetteki kızının hasreti bir kor gibi yüreğini yakar dururmuş. Uzun yıllar önce uzak bir köye gelin verdiği kızı da kimi der yoksulluktan, kimi der dünya telaşından anacığını sık sık ziyaret edemezmiş. Her gün kızından haber getirecek gibi uçan kuştan medet uman ninecik, hasretlik canına tak edince kızına kendisi gitmeye karar vermiş. Vermiş ama ömrü boyunca yaşadığı köyün dışına çıkmamış ki nasıl bulacak yolunu... Arayan Mevlasını da bulur diye cesaret vermiş kendine. Eli boş gitmek olmaz onca yolu. Heybesinin bir tarafına elceğizi ile yaptığı peynirden, diğer yanına da tereyağından koyup sırtına almış ve Ya Bismillah diye yola koyulmuş. Kim bilir kızı ne sevinecekmiş anasını ve hediyelerini görünce...
                    Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, ihtiyar haliyle bir elinde bastonu, öbüründe heybesi, ovalar aşmış, bayırlar geçmiş. Ormanın kıyısından geçerken bir tilki önünü kesmiş.
    -- Nereye gidiyorsun ninecik? Diye sormuş. Nine de:
    -- Beni oyalama tilki, şu dağın ardındaki köyde kızım var. Ona gidiyorum, demiş. Tilki:
    -- Ben de o tarafa gidiyorum, istersen sana yol arkadaşı olurum. Konuşa dertleşe gideriz. Yolun nasıl bittiğini anlamazsın, demiş. Bu teklif ninenin hoşuna gitmiş. Yola koyulmuşlar. Kurnaz tilki anlattıkları ile ninenin güvenini kazanmayı başarmış. Bir ara:
     -- Sen çok yorulmuşa benziyorsun, ver heybeni ben taşıyayım, diye nineden heybesini almış. Tekrar yola koyulmuşlar. Bir süre ilerledikten sonra Tilki:
     -- Nine sen yürümeye devam et, ben şu ağacın arkasında ihtiyacımı görüp sana yetişirim, demiş. Nine de inanıp yoluna devam etmiş. Tilki ağacın arkasına geçip heybenin içinde ne var ne yoksa midesine indirmiş. Nine anlamasın diye de bir tarafa taş, öbür tarafa da kum koyup Nineye yetişmiş. Bir süre daha sohbet ederek beraber yürümüşler. Tilki:
     -- Nineciğim, sohbetine duyum olmaz ama benim yolum burada ayrılıyor, yolun açık olsun, diye Nineden ayrılmış. Nine kendi başına yoluna devam etmiş. Sonunda kızının evine varmış. Ana kız kucaklaşıp hasret gidermişler. Kızcağızın da misafirleri varmış ama fakirlikten onlara ne ikram edeceğini bilemiyormuş. Anacığı tam zamanıdır diye heybesini ortaya getirip bakmış. Bir de ne görsün! Heybenin bir tarafından taş, öbüründen kum çıkmamış mı?... Ninecik hem mahcup olmuş, hem üzülmüş, hem de çok sinirlenmiş... Kendi kendine bu yaptığını tilkinin yanına bırakmamaya karar vermiş.
                 Ertesi gün bütün gece düşünüp taşınıp karar verdiği planını gerçekleştirmek için tilkinin evini aramaya başlamış. Kısa sürede bulmuş da. Sessizce yaklaşıp kapısının önüne çam sakızı sürmüş ve saklanıp beklemeye başlamış. Tilki bir süre sonra kapının önünde belirmiş. Şöyle bir gerinmiş ve salına salına yürümeye başlamış. Fakat o da ne!... O ihtişamlı kuyruğu yerdeki çam sakızına yapışmış. Çekiyor çekiyor kurtulamıyor, uğraştıkça kan ter içinde kalıyormuş. En sonunda öyle kuvvetli çekmiş ki kuyruğu kopuvermiş. Tilki can havliyle acı içinde bir oraya bir buraya koşup dururken, Nine saklandığı yerden çıkıp kuyruğu almış ve evin yolunu tutmuş. Eve gelince kuyruğu temizlemiş, boncuklarla süslemiş ve tavana asmış.
                 Tilkinin kuyruksuz halini görenler onunla alay etmeye başlamışlar. Çünkü tilki her zaman kuyruğunun güzelliği ile övünür, diğer hayvanlara hava atarmış. Şimdi ise muhteşem kuyruğundan ayrı, başı eğik, melül mahsun dolaşmakta imiş. Hayvanların alaycı gülüşleri, sözleri onu o denli yaralamış ki sonunda Nineye gidip kuyruğunu istemeye karar vermiş.
                  Hiç vakit kaybetmeden Ninenin kapısına dayanmış, yalvar yakar olmuş, diller dökmüş kuyruğunu versin diye. Nine ise emanete hıyanetlik etmenin cezasını çekmesini istiyormuş. Sonunda yumuşayacak olmuş.
 -- Bana koca inek Sarıkız’dan   bir bakraç süt getir, kuyruğunu vereyim, demiş. Tilki hemen Sarıkız’ın yanına koşmuş:
 -- Aman Sarıkız, canım Sarıkız, ne olur bana bir bakraç süt ver. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım .
 Sarıkız:
 -- Olur ama bana çayırdan biraz taze ot getir,demiş. Tilki hemen çayıra koşmuş:
 -- Aman çayır, canım çayır, Bana biraz ot ver. Otu Sarıkız’a götüreceğim, Sarıkız bana süt verecek. Sütü nineye götürüp kuyruğumu geri alacağım.
 Çayır:
 -- Kuyudan bana su getir ki otlarım yeşersin, vereyim, demiş. Tilki kuyuya koşmuş:
 -- Aman kuyu, canım kuyu, bana biraz su ver. Suyu çayıra götüreceğim, çayır bana ot verecek; otu Sarıkız’a götüreceğim, Sarıkız bana süt verecek; Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
 Kuyu:
 -- Burada canım çok sıkılıyor. Ne gelen var ne giden. Güzel kızlar gelse, çevremde halay çekse, ben de keyiflenir bolca su veririm, demiş. Tilki aramış sormuş, güzel kızları bulmuş:
 -- Aman kızlar, canım kızlar, ne olur kuyu başında halay çekin. Kuyu bana su verecek. Suyu çayıra Kızlar:
 -- Ama bizim halay çekecek incili boncuklu güzel terliklerimiz yok ki, demişler. Tilki terlikçiye koşmuş soluk soluğa:
 -- Aman terlikçi, canım terlikçi, ne olur güzel kızlara incili boncuklu terlikler yap. Kızlar o terliklerle kuyu başında halay çekecek, kuyu bana su verecek. Suyu çayıra götüreceğim, çayır bana ot verecek. Otu Sarıkız’a götüreceğim, o da bana süt verecek. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
 Terlikçi:
 -- Bana bir sepet yumurta getir, terlikleri götür, demiş. Tilki kümese koşup tavuklara yalvarmış:
 -- Aman tavuklar, canım tavuklar, bana bir sepet yumurta verin. Yumurtaları terlikçiye götüreceğim Terlikçi bana incili boncuklu terlikler verecek. Güzel kızlar o terlikleri giyip kuyu başında halay çekecek, kuyu bana su verecek. Suyu çayıra götüreceğim, çayır bana ot verecek. Otu Sarıkız’a götüreceğim, o da bana süt verecek. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
 Tavuklar:
 -- Çiftçi dayıdan bizim için biraz darı iste, yumurtaları verelim demişler. Tilki kızgın güneş altında çift süren Çiftçi Dayıya koşmuş:
 -- Aman Çiftçi Dayı, canım Çiftçi Dayı, Ne olur bana biraz darı ver. Darıyı tavuklara götüreceğim, tavuklar bana bir sepet yumurta verecek. Yumurtaları terlikçiye götüreceğim Terlikçi bana incili boncuklu terlikler verecek. Güzel kızlar o terlikleri giyip kuyu başında halay çekecek, kuyu bana su verecek. Suyu çayıra götüreceğim, çayır bana ot verecek. Otu Sarıkız’a götüreceğim, o da bana süt verecek. Sütü Nineye götürüp kuyruğumu alacağım.
 Çitçi Dayı:
 -- Bu sıcakta çift sürmek beni çok yordu. Yardım edersen işimi çabucak bitirir, sana da istediğin kadar darı veririm, demiş.
                Tilki bir gayret işe koyulmuş. Çiftçi Dayı ağaç gölgesinde dinlenirken çift sürmeyi bitirmiş. Çiftçi Dayı da ona bir çuval darı vermiş. Darıyı tavuklara götürmüş. İştahla darının başına üşüşen tavuklar biraz sonra gıdaklaya gıdaklaya yumurtladıkları bir sepet yumurtayı tilkiye vermişler. Tilki yumurtaları terlikçiye getirdiğinde terlikçi de incili boncuklu terlikleri henüz bitirmişmiş. Terlikleri kızlara götürmüş. Kızlar ayaklarında yeni terlikleri, neşe içinde kuyu başında halay çekmişler. Kuyunun da keyfine diyecek yokmuş. Tilkinin istediği kadar su almasına izin vermiş. Su çayıra aktıkça otları yeşermiş, çoğalmış. Çayırın verdiği bir kucak otu Sarıkız’a götürmüş. Sarıkız afiyetle taze otları yedikten sonra bir bakraç dolusu süt vermiş. Sütü alan Tilki, izinsiz midesine indirdiği peynir ve tereyağını yeniden yapabilmesi için Nineye getirmiş. Kuyruğunu almış ve bir daha hakkı olmayan bir şeye el uzatmamaya karar vermiş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder