HAKKIMDA

Merhaba, Bizim çocukluğumuzda, yani televizyon ve bilgisayarın olmadığı yıllarda, akşam yemekten sonra sofra toplanır, babalar gazeteye göz atarken devasa büyüklükteki ahşap radyolardan ajans dinlerdi. Büyük ablalar fotoroman, ağabeyler Teksas ile zaman geçirirdi. Anneler bir yandan kızlarının çeyizlerine dantel örerken, bir yandan da dizlerine yatmış ufaklığa masal anlatırdı hafiften. O ufaklıklar masal eşliğinde hayallere dalar, çölleri, denizleri geçer, Kaf Dağına ulaşır, oradan uykunun kollarına kanat açardı. Aslında gözleri ellerindeki kitaplarda olsa da, o abla ve ağabeylerin de kulakları kim bilir kaçıncı kez kendilerinin de bir zamanlar severek dinlediği anne masallarında olurdu. Burada çocukluğumun tatlı hatıraları arasında, hayal dünyamı genişleten o anne masallarıyla birlikte, benim kendi çocuklarıma anlattığım kendi masallarımı ve diğer bilinen çocuk masallarını paylaşmak istedim. Sizler de dizinize yatan kardeşinize, çocuğunuza ve hatta kendinize anlatasınız, masal dünyasının uçsuz bucaksız macerasına katılasınız diye

9 Mayıs 2013 Perşembe

Serpil'den masallar: 1 Padişahın Oğulları


PADİŞAHIN OĞULLARI


              Bir varmış, bir yokmuş; Allah’ın kulu çokmuş; çok söylemek ayıpmış. Ülkelerin birinde iyiliği ve adaleti ile ünlü bir padişah yaşarmış. Merhametli olduğundan halkı da onu çok severmiş; karşılıklı iyi niyet sebebiyle ülke huzurlu ve bereketli imiş.
              Son zamanlarda padişah çok endişeli imiş. Çünkü üç oğlundan hangisini kendisi öldüğünde ülkeyi yönetmesi için seçeceğini bilemiyormuş. Üçünü de en iyi şekilde eğitmişmiş. Ata binmede, kılıç kullanmada, tarih, matematik ve yabancı diller konusunda hepsi de birbirinden becerikliymiş. Padişah en sonunda oğullarını işbaşında görmeden karar veremeyeceğini düşünmüş. En iyi dostu ve danışmanı olan yaşlı veziri ile bir plan hazırlamış. Bir süre için ortadan kaybolacak, ama herkes onu öldü sanacakmış. Veziri genç prenslere babalarının ülkeyi üç eyalete böldüğünü, her birini prenslerden birinin yönetimine verdiğini ve prenslerin buraları istedikleri şekilde yöneteceklerini iletecekmiş. Her birine de hazineden aynı miktar pay verilecekmiş. Belli bir süre sonunda hangisi daha iyi bir yönetici olduğunu ispat ederse, ülkenin tümünün idaresini almaya hak kazanacakmış. Ancak bu durumu prensler asla bilmeyeceklermiş.
              Planı zaman geçirmeden uygulamaya karar vermişler. Saray doktorunun da durumdan haberi varmış. Sahte bir hastalık icat edilmiş ve Sultanın öldüğü prenslere ve halka duyurulmuş. Hastalığı bulaşıcıydı denilerek prenslerin Sultanı görmelerine engel olunmuş. Sahte bir cenaze töreni düzenlenmiş. Bütün halk cenazeye katılmış. Herkes çok üzgünmüş. Padişah da kılık değiştirmiş olarak olan biteni bir köşeden izliyormuş. Törenler bitince vezirinin köyünde herkesten uzakta istirahata çekilmiş.
            Vezir padişahın –güya- vasiyetini prenslere iletmiş. Ülke eşit olarak üçe bölünmüş. Prensler istedikleri yeri seçmişler ve başkentlerini belirleyip yerleşmek için yola koyulmuşlar.
             En büyük prens, hazineden aldığı payla kendine çok görkemli bir saray yaptırmış. Bu saray o kadar ihtişamlı imiş ki dünyada eşi benzeri yokmuş. Prens elinde avucunda ne varsa sarayı uğruna tüketmiş.  Vezirden hazinede başka altın yok yanıtını alınca, nereden altın bulabileceğini düşünmeye başlamış. Aklına yeni vergiler koymak gelmiş. Öyle ya, babası zamanında aşırı insaflı davranılan halk, hazineye daha fazla katkıda bulunmalıymış....Bir süre sonra sebepli sebepsiz koyduğu vergilerle halkın elinde avucunda ne varsa toplamış ve bunları da acımasızca zevk ve sefası için harcamış. Artık çok fakirleşen halkın arasında umutsuzluk ve huzursuzluk baş göstermiş. Açlıktan hastalığa düşenler olmuş. Kimisi de bu zalim prensten kurtulmak için başka diyarlara göç etmiş.
                Ortanca prensin eyaletinde de durum iç açıcı değilmiş. Ortanca prens kavgacı bir tabiatta olduğundan, başkentte kendine koca bir kale yaptırmış. Hazineden payına düşen altınları da büyük bir ordu kurmak için harcamış. Artık dünyanın en kuvvetli hükümdarı olduğunu düşünüyor, sudan bahanelerle babasının zamanında barış içinde oldukları ülkelere savaş açıyor, ne çevresinde, ne de kendi yönetimindeki halkta huzur bırakmıyormuş. Askerlik yaşındaki gençlerin kimi ölmüş, kimi sakat kalmış. Sürekli savaş halinde olduklarından ne topraklardan ürün alınabilmiş, ne de beslenecek hayvan kalmış.
En küçük prens ise babasından gördüğü ve eğitimini aldığı şekilde halkına karşı merhametli ve adaletli davranmış. Önemli kararlarında alimlere danışmış, yollar köprüler okullar, kütüphaneler yaptırmış. Yaptırdığı büyük kervansaraylar başka ülkelerdeki tüccarların dikkatini çekmiş. Yönettiği eyalet ticaretin merkezi haline gelmiş. Halkı zenginleşmiş. Komşu ülkelerle barış içinde olmuş. Kimseye halkının hakkını yedirmemiş, hakkı olmayan şeye el uzatıp bozgunculuk çıkarmamış.  Burada yaşayan herkes çok mutluymuş ve böyle bir prens tarafından yönetildikleri için şükrediyorlarmış.                                                                                         Her üç prensin eyaletinde de adamları olduğundan vezirin her şeyden haberi oluyor, o da bunları günü gününe Sultana aktarıyormuş. Birlikte düşünmüş taşınmış ve Sultanın artık ortaya çıkma zamanının geldiğine karar vermişler. Her üç eyalete tellallar gönderilmiş. Halk padişahın eski sarayının önüne toplanmış. Toplantıya prensler özellikle çağrılmış. Prensler ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, padişah herkesin karşısına çıkmış. İnsanlar o kadar çok şaşırmış ki; kimisi hayretten bayılmış, kimisi küçük dilini yutmuş. Kendilerine geldiklerinde de adaletli ve merhametli Sultanlarını sağ salim gördüklerine pek sevinmişler. Sultan halkına kendilerini idare etmeye layık prensi bulabilmek için böyle bir oyuna başvurmak zorunda olduğunu anlatıp; büyük ve ortanca prensin sebep oldukları zararlar için onlardan özür dilemiş. Verilen zararların giderileceğini bildirmiş. Kendisi öldükten sonra bütün ülkeyi en küçük oğlunun yöneteceğini duyurmuş. Hemen komşu ülkelere elçiler ve hediyeler göndererek gönüllerini almış ve barışı sağlamış. Göç etmek zorunda kalanlar yurtlarına yuvalarına geri dönmüşler.
                    Padişah büyük oğlunu, paranın harcandığı kadar kolay kazanılmadığını anlaması için demirci ustasının yanına çırak vermiş. Prens burada yedi sene çalışarak alın terinin kıymetini öğrenmiş.
                    Ortanca oğlunu ise bir hastanede görevlendirmiş. O da burada yedi sene çalışarak insan hayatının kıymetini ve merhameti öğrenmiş.
                     Sultan öldükten sonra vasiyeti gereği ülkenin başına küçük prens geçmiş. Ağabeylerini de yanına danışman olarak almış. Babasından öğrendiklerini asla unutmamış. Halkına iyilik ve adaletle hükmetmiş.
                     Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder