AKILSIZ HOROZ
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kırmızı
ibikli, alaca telekli, sivri dilli bir horoz varmış. Bir gün samanlıkta eşinip
deşinirken bir altın bulmuş. Sevinçten havalara uçmuş. Ama dili durmamış.
Sarayın kapısını önünde bir aşağı bir yukarı gidip gelirken, bir yandan da
avazı çıktığı kadar bağırıyormuş:
-- Bendeki
altın padişahta yook, bendeki altın padişahta yook...
Padişahın çok ağrına gitmiş horozun söyledikleri. Halkın horozun
söylediklerinden etkilenip kendisine bağlılıklarının azalacağından korkmuş.
Adamlarına horozu susturmalarını emretmiş. Ama mümkün mü? Sus deseler
anlamıyor, ağzını kapatsalar gagalayıp kurtuluyor ve bağırmaya devam ediyormuş.
Bu kez Padişah horozun altınını almalarını emretmiş. Askerler çullanıp üzerine
almışlar horozun kıymetli altınını elinden. Bu kez horoz başka türlü bağırmaya
başlamış:
-- Padişah
altınımı çaldııı, padişah altınımı çaldııı...
Halkının karşısında hırsız yerine konmak kızdırmış padişahı. Horozun
yakalanıp hapsedilmesini istemiş. Askerler üstüne abanıp yakalamışlar horozu ve
sarayın kulesine hapsetmişler. Horoz yine akıllanmamış, kulenin küçük
penceresinden avazı çıktığı kadar bağırmaya devam etmiş:
-- Padişah
hem altınımı çaldı hem de beni hapsettii,
Padişah hem altınımı çaldı hem de beni hapsettii...
Padişahın canına tak demiş, horozla uğraşmaktan usanmış. Yanına gitmiş
demiş ki:
-- Bak horoz,
ya bir daha bağırıp beni rezil etme ki seni salıvereyim, ya da bağırmaya devam
et ki seni adamlarım için akşam yemeği yaptırayım. Seçimini yap .
Horoz bakmış ki iş ciddi, canını kurtarmak için bağırmamaya söz vermiş.
Padişahta sözünde durup onu salıvermiş. Horoz samanlığına geri dönmüş. Ancak
padişaha kaptırdığı altın da aklından hiç çıkmıyormuş. Yeniden altın bulmak
ümidiyle eşelenmeye başlamış. Tam bu sırada acıyla bir çığlık atmış. Bir de
bakmış ki ayağında koca bir diken. Canı çok yanıyormuş, çabalamasına rağmen
çıkaramayınca ağlaya sızlaya Koca Nine’ye gitmiş. Ayağındaki dikeni çıkarması
için yalvarmış. Nine gözlüklerini takıp bastonuna dayanarak eğilmiş ve zar zor
gördüğü dikeni çekip çıkarmış. Şöyle bir kenara fırlatacak olmuş, horoz hemen
atılmış :
-- Aman Nine,
ne yapıyorsun? O diken benim için çok değerli. Lütfen akşam ben dönene kadar
saklayıver, deyip uzaklaşmış.
Akşam döndüğünde Nineden dikeni istemiş. Nine:
-- Akılsız Horoz,
diken senin ne işine yarayacak? O dikeni ben sobaya attım, demiş. Horoz
kıyametleri koparmış. Tutturmuş illa dikenimi isterim diye. Nine ne söylediyse
horozu ikna edememiş. Horoz kendisine yapılan iyiliğe teşekkür edeceği yerde
arsız arsız bağırmaya başlamış:
-- Ya dikeni
isterim,ya sobayı isterim. Ya dikeni isterim,ya sobayı isterim.
Nine bakmış ki
horozdan kurtuluş yok, ihtiyar haliyle uğraşmaktan sıkılıp vermiş sobayı
huysuza. Horoz utanmadan almış Ninenin sobasını yola koyulmuş. Az gitmiş, uz
gitmiş, altı ay bir güz gitmiş. Yürümekten yorulup kendine sığınacak bir yer
ararken gözüne bir çiftlik evi ilişmiş. Burası çiftçi Ali Dayı’nın evi imiş.
Geceyi geçirmek için izin istemiş. Ali
Dayı misafiri çok severmiş. Horozu buyur etmiş. Horoz:-- Aman Dayı, şu sobamı sağlam bir yere koy da başına bir şey gelmesin, demiş. Ali Dayı da ortalıkta kalmasın diye sobayı ahırın bir köşesine kaldırmış. Horozu da yedirip, içirip yatacak yer göstermiş. Sabah olunca horoz sobanın derdine düşmüş. Ali dayı ile beraber ahıra gitmişler ki bir de ne görsünler! Ahırdaki inek çifte vura vura sobayı paramparça etmemiş mi? Horoz huysuzluğunu burada da göstermiş. Ali Dayı’nın yaptığı iyilikleri unutup başlamış yine avaz avaz bağırmaya :
-- Ya sobamı isterim, ya ineği isterim. Ya sobamı isterim, ya ineği isterim.
Ali Dayı misafirinin emanetini muhafaza edemediği için mahcupmuş zaten, fazla söyletmeden horozu, verivermiş ineği. Arsız Horoz almış ineği, tutmuş yularından, yine yola düzülmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Bir ara davul zurna sesleri işitip o tarafa seyirtmiş. Bir de bakmış ki bir düğün evi. İneği bir ağaca bağlayıp şenlikleri seyre dalmış. Düğün beklenilenden daha kalabalık olduğu için hazırlanan yiyecekler tükenmiş. Ağaca bağlı inek aşçıbaşının dikkatini çekmiş. Ev sahibine ait olduğunu sanıp, kesip pişirmiş. Horoz eğlenceden sıkılıp ineği bağladığı yere geldiğinde, ineğin yerinde yeller estiğini görmüş. Bağırıp çağırmaya başlamış. Herkes merakla başına üşüşmüş. Kısa zamanda mesele anlaşılmış. Horoz bu kez de:
-- Ya ineği
isterim, ya gelini isterim. Ya ineği isterim, ya gelini isterim, diye bağırmaya
başlamış. Yerine başka inek verelim demişler, kabul etmemiş. Kovmuşlar
gitmemiş. Ne ettilerse, ne dedilerse razı edememişler. O kargaşada Horoz kaptığı gibi gelini, göz açıp kapayana
kadar ortadan kaybolmuş. Gelinle birlikte bir süre yol aldıktan sonra Horozun
kulağına yanık yanık bir kaval sesi ulaşmış. Sesi takip ettiğinde bir çobanın
koyunlarının başında kaval çaldığını görmüş. Bu ses o kadar hoşuna gitmiş ki bu
sesten hiç ayrılmak istememiş. Çobana kaval karşılığında gelini vermeyi teklif
etmiş. Çoban da, canına minnet, kabul etmiş. Horoz kavalı alıp köprü başına
oturmuş. Hem çalıp hem söylemeye başlamış:
-- Düt dürü
düt dikeni verdim sobayı aldım
Düt dürü
düt sobayı verdim ineği aldım
Düt dürü
düt ineği verdim gelini aldım
Düt dürü
düt gelini verdim kavalı aldım, derken dengesini kaybedip dereye yuvarlanmış.
Horoz cezasını bulmuş, darısı bütün arsız, huysuz, utanmazların başına...
çok güzel bir hikaye
YanıtlaSilhoroz gg
YanıtlaSil